KADER!
- Merve Can
- 4 Tem 2021
- 4 dakikada okunur

(iki kardeş bir hikaye)
“Bir çocuğun hayallerini, hayatını bir kırmızı kamyonun alıp gitmesi ne kötü şey.” diye yine dalıp gitmişim uzaklara. İsmim bilmem kaçıncı kez çağrıldı duruşma salonundan, son anda fark etmişim, “Avukat Zeynep Çınar” ama o kapıdan içeri giremedim işte, cesaretim yoktu. Kaderin bana bıraktığı bir şey kalmamıştı sanki. Hayat şimdi benden neyi alabilirdi ki? Şu hayatta bazıları serin sularda yüzerken bazıları sahra çöllerinde susuzluktan kavrulurdu…
İşte benim hikâyem de o suya hasret insanların hikâyesi gibi…
Kırmızı kamyonun ardından bakıp da ağlayalı tam 15 sene olmuş. Bu 15 senede sanırım değişen tek şey yaşım oldu. Hislerim, acılarım, hayallerim hala aynı… Ne o gün yaşadıklarım ne de sonrasını içimden hiç uğurlayamadım.
O zamanlar 8 yaşındaydım, abim de 12. Annem ve babam bizim hiçbir zaman öğrenemediğimiz bir nedenden dolayı ayrılmışlardı. Ben annemle Karaman’da anneannemlerin yanında kalmıştım. Abim ise babamla Trabzon’a dönmüştü. Malum, annem ve babam hiç görüşmeyince ben de abimi hiç göremedim. Aklımın bir köşesinde hep şu düşünce vardı; annem babamı görmek istemese de abimi görmeden nasıl durabiliyor? Ya babam, beni, biricik kızını görmeden nasıl yaşayabiliyor?
Büyüdükçe içimdeki özlem de büyüyordu. Annem yaşadığımız mahallede terzilik yaparak bakıyordu bana. Zaman zaman anneannem ile dedem de yardım ederdi tabi bize. Ben 15 yaşındayken anneannem ve dedemi bir yangında kaybettik. Annem, kendi annesini kaybedince içindeki evlat hasreti daha da büyümüş olacak ki abimi bulmaya karar verdi. Uzak yakın bütün akrabalardan sorup soruşturdu ama babamın şu an ikamet ettiği adresi bilen yoktu. Babamın amcasının oğlu, babamınTrabzon’a gittikten sonra bir ayakkabı dükkânında çalışmaya başladığını söylemişti. Adresini de vermişti bize. Annem de “Hiç olmazsa bir yerden başlayalım,” dedi ve tuttuk Trabzon yolunu. Abim şimdilerde 19 yaşında olacaktı. Aradan geçen 7 yılda neler olmuştu? Küçükken bakkala giderken elimi sımsıkı tutan, her okul dönüşünde bana çikolata alan o çocuk çok değişmiş miydi acaba? Bizi görmek ister miydi? Anneme kızgın mıydı? Ya babam, bunca yıl görmediği kızını görünce sevinir miydi?
Uzun bir yolculuktan sonra elimizdeki adrese yakın bir otele yerleştik. Akşam dinlendik ve sabah ilk işimiz adresteki ayakkabı dükkânını bulmak oldu. Ancak dükkân yerle bir edilmiş gibi harabe içindeydi. Uzun zamandan beri kullanılmadığı camından görünen eşyaların eskiliğinden anlaşılıyordu. Annem “En iyisi muhtarı bulup ona sormalı.” dedi. Muhtarın yanına vardığımızda,
“Remzi Çınarrrrrrr, haaaaa hatırladım. Vallahi hanım kızım Remzi buraya geldi 7 sene önce evet. Ayakkabı dükkânında da çalıştı ama çok yaşamadı zaten, buraya geldikten sonra belki 1 yıl olmadı ki vefat etti.”
Bunları duyan annemin gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Bu yaşlar ölen eski kocası için mi yoksa 12 yaşında annesinden uzaktayken bir de babasız kalan abim için miydi bilmem?
“Şey Muhtar Bey peki ya oğluna ne oldu? Remzi oğluyla beraber yaşıyordu.”
“Heee evet. Valla biz onu mahalleliyle düşünüp yalnız kalmasın diye yurda verdik. Arada gider halini hatırını sorardık ama yurda girdikten birkaç ay sonra yurttan kaçmış dediler.”
Muhtarın yanından ayrıldıktan sonra annem sokakta bir kaldırıma oturup başını iki eli arasına alıp ağlamaya başladı. “Nerden bulucam, nasıl bulucam?” diye ağladı durdu.
O günden sonra annem abimi bulmadan dönmek istemedi. Tam 1 ay kaldık otelde. Aramadığımız yurt, bakmadığımız ilçe kalmamıştı. Sonunda birikmiş paralar da, umutlarımız da tükenince tekrar döndük Karaman’a. Abimi görme isteğim o günden sonra daha da arttı. Hayat çocukken birçok şeyi almıştı bizden ve galiba yeniden vermeye niyeti yoktu diye düşünsem de bir yanımda hep bir umut vardı.
Ve yıllar hiç de acımadan hızlı hızlı geçti. Artık 23 yaşındaydım ve hukuk fakültesinden mezun olacaktım. Mezuniyet günü arkadaşlarım onlarda kalmamı ve bu son günün hatırına sabaha kadar sohbet edip eğlenmeyi istediler. Annem öyle her şeye izin vermezdi ama bu özel bir gündü benim için, kabul etti. Belki de yıllar sonra annemle ayrı ayrı yerlerde kalacaktık. Yıllardır hiç ayrılmamıştık. Sabaha kadar arkadaşlarla uyumadık ve çok eğlendik. Sabah olur olmaz hemen eve geçtim. Kapının önüne geldiğimde dış kapı aralıktı. “Annem yine arka bahçede çiçek suluyor herhalde,” dedim. İçeriye girdiğimde gördüğüm manzara beni şok etmiş ve birkaç saniye içinde de bayılmıştım. Annem salonda kanlar içinde yerde yatıyordu. Benim çığlıklarımı duyup gelen komşular ambulansla annemi ve beni hastaneye götürmüşler. Hastanede gözümü açıp annemi sorduğumda ameliyathanede dediler. 7 saat süren ameliyattan sonra ne yazık ki annemi kaybetmiştim. Yaşadığım acının tarifi yoktu. Hastaneden çıkarken ameliyatı yapan doktora rast geldim yine. Başını eğip “Başınız sağ olsun.” dedi tekrar. O an bilmem nedendir göğsündeki isim dikkatimi çekti. “Erdal Çınar.” Herhalde isim benzerliği dedim ama içim içimi yedi sormak istedim.
“Doktor Bey, nerelisiniz, kaç yaşındasınız?” diye türlü türlü sorular sordum. Abimle aynı adı taşıyan bu adamın abim olacağına inandırmak istiyordum kendimi. Annemi kaybettiğim gün abimi bulursam belki bir nebze acım hafiflerdi. Ama olmadı.
Sonrası karakol, polis ifadeleri, güvenlik kameraları vs. süreçlerle geçti. O akşam ben arkadaşlarımın yanındayken eve hırsız girmiş ve annem boğuşma sırasında bıçaklanmıştı. Güvenlik kameraları incelenince 3 kişi gözaltına alınmıştı. İçlerinden biri daha fazla dayanamayıp suçunu itiraf etmişti. Soruşturmayı yürüten polisten izin isteyip –ayrıca annemin de avukatı olarak- sorguya ben de girdim. Annemi hiç acımadan öldüren o kişiyi kendi gözlerimle görmek istedim. Sorgu sırasında katilin kimlik bilgilerini görünce belki de hayatımın en büyük şokunu yaşadım. “Hayır, hayır bu kadar olamaz.” dedim. Bütün bilgiler katilin abim olduğu yönündeydi. Evet, yıllarca izine rastlayamadığımız abim meğerse Karaman’daymış. Anne adı, baba adı, doğum yeri, tarihi, ismi bu kadar da benzerlik olamazdı. Emin olmak için onunla kendim konuşmak istedim. Zar zor izinle karşı karşıya geldik. Sorduğum her şeye harfi harfine doğru yanıt verdi. Konuşmanın sonunda o da benim kadar şaşkındı. Kardeşini bulduğuna sevinsin mi, annesinin ölümüne üzülsün mü, bilemedi belki de. Belki de benimle hiç tanışmamış olmayı dilerdi. Öldürdüğü kadının kim olduğunu bilmemeyi… İşte aynı noktada ben de annemi kaybetmenin üzüntüsünü mü yoksa abimi bulmuşken yeniden kaybetmenin acısını mı yaşayayım bilemedim! Tüm bu yaşadıklarım bir rüya olsaydı deyip durdum hep. Ama o duruşma salonunda ayaklarım hep geri geri gitti. Maktulün annem, katilin abim olduğu davam avukatlığımın ilk davasıydı. Bu kez kadere dair hiçbir şey söyleyemedim. İçimdeki o küçücük umut birden öyle bir ağırlaşmıştı ki altında kalmışım gibi hissettim. Ne derlerse desinler “kaderin önüne geçemezdik, geçemedik.”
Merve CAN
👏🏻👏🏻😍😍