top of page

BİR KİTABIN GÖZÜNDEN


ree

Telefondan başını kaldırır kaldırmaz şok olmuştu genç adam.

-“Aman Allah’ım bu da ne! Caddenin ortasında bir kitap yürüyor. Aaaa evet, evet kitap bu.”

Rüyadaymış da kendini uyandırmak istermiş gibi bir çimdik attı konula, yetmedi gözlerini ovuşturdu.

-“Aaaaa, valla kitap yürüyor. Oğlum Mithat, bu anı ölümsüzleştirmelisin. Bunu sosyal medyada paylaşsam milyonlar izler.” dedi ve aldı eline tekrar telefonunu, video çekmeye başladı. Cadde boyunca kitabın peşinden koşup durdu. Hem böyle bir şeyin olacağına aklı ermiyordu hem de daha fazla takip edilme düşüncesiyle mutlu mutlu kayda devam ediyordu. Kitap yürüye yürüye sahile kadar gelmişti. Denizin tam kıyısında kapağını açıp sayfalarını denize saçmaya başladı. Genç adam aynı şaşkınlıkla izliyordu bu durumu. Sonra kendi kendine ama dışarıdan duyulacak bir sesle:

-“Hey Allah’ım sabah sabah şu karşılaştığım manzaraya bak yaa! Bir kitap, önce yürüdü, sonra sahile geldi, şimdide de sayfa sayfa eksiliyor. Dur ben şuna bir de gidip yakından bakayım.” dedi.

-“Heyyy! dedi. Sonra düşündü bir kitaba nasıl hitap edileceğini bilemedi. “Hey kitap” yok olmaz. “Merhaba kitap” da olmaz ki. Kitapçık… Iııı olmadı. Aman yaaa! Neyse ne. Heyyyyyyy!” dedi yalnızca.

Kitabın kapağını tutup kendisine çevirdi. Çevirdiği anda da:

-“Aaaa! Ne olmuş sana. Her yanını kurt basmış.” dedi.

Zavallı kitap gözyaşlarıyla genç adama bakıyordu.

Biliyorum şu an içinde bulunduğum durum fazlasıyla tuhaf. Ama anlamam gerek, dedi genç adam ve kitaba sormaya başladı.

-“Sen kimsin ya, gerçek misin? Kitap kılığına girmiş biri mi? Hani özel günlerde falan olur ya, öyle.”

-“Hayır,” dedi kitap gözyaşlarıyla. Ben sadece bir kitabım.”

-“Nasıl bir yüzyıla geldik ya, kitaplar yürüyor, ağlıyor, konuşuyor. Birazdan yan sokaktan kütüphane de kalkıp gelecek mi sohbete? Biri benle dalga mı geçiyor? Taş çağı, demir çağından sonra kitap çağına mı denk geldim yoksa ben.Tühh!bari daha çok para kazanabileceğim bir zamana denk gelseydim” dedi ve gülmeye başladı.

-“Merhaba genç adam. Gördüklerin ne hayal ne de rüya. Ben gerçeğim. Her gün önünden geçip de görmediğin her güzellik gibi ben de görmediğin gerçeklerden biriyim. Evet, ben bir kitabım. Artık içim çürüdü. Kurt bastı her yanımı. Buraya da ölmeye geldim. Birazdan kendimi denizin serin sularına bırakacağım.

-“Yooo ben buna inanamam artık. Kesin rüyadayım. Bu nasıl şey be! Tüm acayiplikler gelip beni bulmak zorunda mı?”

Genç adam gördüklerine, duyduklarına inanamasa da içindeki merakın onu yiyip bitirmemesi için sormaya devam etti.

-“Peki madem başladık konuşmaya söyle o zaman ne oldu sana? Neden bir kitaplıkta kalmaya devam etmedin de kendini buralara kadar getirdin?”

-“Beş yıldır bir kütüphanenin 4. rafında bekliyorum. Benim gibi nice kitaplar var orada. Senelerdir aynı tozlu raflardayız. Kimse gelip bizi almadı, okumadı bu zamana kadar. Bir çiçeğin yaşaması için suya, bir hayvanın yaşaması için bakıma, bir insanın yaşaması için sevgiye ihtiyacı vardır. Kimse bilmez, anlamak istemez ama kitapların da yaşaması için insana, onlar tarafından okunmaya ihtiyacı vardır. Ben de çok bekledim ama artık tahammülüm yok. O tozlu raflara tekrar dönmek istemiyorum.”

Kitap konuştukça genç daha da şaşırdı.

-“Anlamadığım bir şey var. Neden kimse seni okumadı. Her kitabın bir okuyucusu olur.”

-“Bilmem benim hiç olmadı.”

Genç adam kitabı kendisine çevirip tekrar baktı. Kitabın ön kapağında “OKURSAN İNANIRSIN” yazısı vardı.

-“Vay canına. İsmin çok ürkütücüymüş. Belki de bu yüzden okumadılar seni.”

-“Artık bu zamanda yaşamaya sabrım yok. Eskiden insanlar sevdiklerine kitaplar hediye eder, içine en güzel hislerini yazarlardı. İnsanlar okudukça güzelleşir, insan güzelleştikçe dünya da daha bir güzel hal alırdı. Önceleri bir kitabı okuyup onun üzerine sohbetler edilirdi. Elden ele, diyar diyar gezerdik biz de. Her insanın mutlaka bir kitabı olurdu. “Bu benim” derdi ve o kitap onun en yakın arkadaşı olurdu. Yıllar önce çocuklar ellerine telefondan önce kitaplar alırdı. Bizim resimlerimizi en çok çocuklar severdi. Şimdi ise çocuklar kitaptan bihaber. Eskiden anneler babalar çocuk yetiştirme kitapları okurlardı, şimdilerde sosyal medyadan insanları takip ediyorlar. Herkes araştırmalar için kütüphanelere giderdi, şimdi ise hazır yazılmış dosyaları internetten indiriyorlar. Anlayacağın genç adam, bize bu çağda yer kalmadı. Kitaplar unutuldu. İnsanlar okumayı bırakınca dünya da güzelleşmeyi bıraktı. Şunu unutma genç adam “Mürekkebin akmadığı yerde hep kan akmıştır.” Korkarım bizi unutmaya devam ettikleri sürece o kan akmaya devam edecek. Tekrar hatırlanmak umuduyla, hoşça kal.”

-“Heyyyy dur atlama! Dedi genç adam ama kitap kendini çoktan sulara bırakmıştı.

-“Yazık oldu valla. Güzel de kitaptı. İsmi çok iyi değildi ama rengi güzeldi.” diye söylenmeye devam etti genç adam. Elleri cebinde yeniden yürümeye başladı. Bu sefer biraz daha düşünceli bir şekilde. Sonra her gün geçtiği sokaktaki yaşlı teyze ve kedilerini ilk kez fark etti. Sokağın başındaki bakkalın önünde her gün top oynayan çocukları da. Az önce gördükleri hayal de olsa rüya da olsa onu etkilemişti. Sahi kaç yaşına gelmişti de bu yaşa kadar kaç kitap okumuştu parmakla sayılırdı. Genç adam yine kendi kendine:

-“Kitabın dedikleri doğruydu. Farkına varmak için okumak gerekti. Dünyayı da kendimizi de güzelleştirmek için okumak gerekti. Mürekkebin akmadığı yerde kan akıyorsa eğer o kanı durdurmak için daha çok okumak gerekti.”

Bir kitap bir zihni, bir zihin bir insanı, bir insan bir dünyayı elbette değiştirebilirdi.

Bir kitabın gözünden: Bir çiçeğin yaşaması için suya, bir hayvanın yaşaması için bakıma, bir insanın yaşaması için sevgiye ihtiyacı vardır. Kimse bilmez, anlamak istemez ama kitapların da yaşaması için insana, onlar tarafından okunmaya ihtiyacı vardır.

MERVE CAN




















Comentários


bottom of page