top of page

Ahlâk Ya Hû!


ree

Toplumsal düzenin belkemiği olan ahlak, insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü anlamına gelir. İnsan doğumundan ölümüne kadar güzel ahlaka ihtiyaç duyar. Evvela ailesiyle sonra yavaş yavaş gelişen ve değişen çevresiyle anlaşabilmek için belli bir ahlaki olgunluğa sahip olmak zorundadır. Zaten toplum ahlaki niteliğe sahip olmayanı her daim dışlamıştır. Dinimiz ve kültürümüz gereği güzel bir ahlaki yapıya sahip olmamız şarttır. Bir insanla herhangi bir iletişim kurmamız gerektiğinde onun ahlaklı olmasını isteriz her şeyden evvel “Ahlakı güzel mi?” deriz. Ahlaksız hiçbir toplum yoktur. Ahlakı zayıflamış olan toplumlar vardır. Çünkü tamamen ahlaksız yaşayan toplumlar ya ilahi bir ceza ile yok olmuşlardır ya da aralarına giren fitneden dolayı dağılmışlardır. Toplumsal ahlaka ters düşen birey veya bireyler toplumsal bir baskı tarafından bu potada eritilmiş ya da toplumdan tecrit edilmişlerdir. Ahlaktan yoksunluk bütün insanlığın başına felaketler getirmiştir. Bu felaketlerin en büyük örneklerinden bir tanesi de II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da bir lise müdürünün her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine gönderdiği bir mektupta dile getirilir. Bu mektup gerçekten beni daima sarsmıştır, tüylerimi diken diken etmiştir. Müsadenizle bu mektuptan bir kesitle başlayayım. Şöyle diyor okul müdürü:

“ Toplama kamplarında sağ kurtulanlardan biriyim, gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü, iyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurdu iğnelerle ölen bebekler... Lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar... Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.”

Uzak doğu ülkesi Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerini saniyeler içinde yakıp yıkan, yüz binlerce masum insanın ölümüne neden olan atom bombasını yine çok iyi yetiştirilmiş mühendisler yaptı ve çok iyi yetiştirilmiş pilotlar tarafından atom bombaları atıldı. Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı acıların en büyük nedeni eğitimsizlik değil ahlaki yoksunluktur. Başarı sadece alanında iyi olmak değildir, onu ahlakla yoğurup evrensel bir güzellik oluşturmaktır. Ahlaksızlık toplumları sürekli felaketlere sürükler. Yanı başımızda yeni olaylar yeni acılar boy gösteriyor ve hala bu acılara her gün şahit oluyoruz. Gün geçmiyor ki ebeveynini öldüren yaralayan evlat, kaçırılan çocuk, çöp konteynırında bulunan bebeklerin cansız bedenleri, kadına şiddet, kadın cinayeti haberlerine üzülerek şahit oluyoruz. Örneklerini istemeyerek de artırabileceğimiz acı tecrübelerin nedeni yine ahlaki yoksunluktan geliyor. Toplum olarak her birimiz her işte ve anlaşmada her daim ahlaklı olmayı önceleriz, önemli olan güzel ahlak deriz. Ama bu uğurda çok pasif kaldık sadece sitem ettik eleştirdik. Somut adımlar atamadık. Sürekli “Ah, nerede o gençlik yıllarımız? Biz böyle miydik? Şimdiki gençlerde ahlâk kalmamış efendim,” diye serzenişte bulunan büyüklerimiz ne yazık ki iç çekerek anlattığı eski ahlakı günümüze taşımamış/taşıyamamış ve bugün eleştirdikleri gençleri de ahlaklı yetiştirmemişlerdir. Evet, burada büyüklerimiz suçludur ahlakı anlatma ve yaşama da hiç samimi olamamışlar. Gün boyu her yerde TV dizi ve filmlerinin ahlaki yozlaşmaya yol açtığını birbirimize defalarca anlatmamıza rağmen akşam saatlerce ailece bu dizileri art arda izlemiyor muyuz? “Şimdi herkes öyle… Ne olacak bir kereden? Daha çocuktur karışmayın, başarmalısın...” diye salıverdiğimiz ve başarmak için her yol mubahtır yanlışını onlara bir gerçekmiş gibi anlattığımız gençlikten ne bekliyoruz? Kendimizle hiç samimi bir iç muhasebe yapamadık. Sürekli “komşumuzun çocuğu ahlaksız, aşağı mahallede ahlak kalmadı,” deyip ahlakı hep başka kişilerde ve yerde aradık. Ona bizim ihtiyacımız yokmuş gibi hareket ettik. Başkalarını ahlaksız yapmanın da bizi daha çok ahlaklı yapacağını düşündük. Oysa evvela kendimizden başlamalı ahlakı yaşamaya ve anlatmaya…

Güzel ahlakın en güzel örneği şüphesiz ki Hz. Aişe (r.a.) validemizin, “Onun ahlakı Kur’an’dı.” dediği, Kur’an’ı Kerim’in de “Hiç şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin.”(Kalem suresi 4.ayet) buyurduğu Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) ahlâkıdır. Her türlü ahlaksızlığın görüldüğü cahiliye dönemini, Asr-ı Saadet yapan; fitne fesat anlamına gelen Yesrib’i Medine eden; kızını azgın çöllerin kumlarına gömen Ömer b.Hattab’ı Emirul Mu’minin yapan... Efendimizin güzel ahlakı değil miydi? Mevlana’ya Mesnevîyi yazdıran, Yunus Emre’nin asırlar ötesinden hala bizlere seslenmesini sağlayan, Cihan Devleti Osmanlıyı üç kıtaya hâkim kılıp oralarda asırlarca tutunmasına imkân tanıyan yine güzel ahlak olmuştur...

Demek ki güzel ahlakın yokluğunda her felaket varken varlığında süregelen yapıcı bir ruh oluşuyor.

Maddiyata, medyaya, reklama, modaya, anlamsız rekabet ve hırsımıza kısacası kapitalizme ahlakımızı ve onunla yetişecek olan neslimizi kurban etmemeliyiz. Evvela güzel ahlakın en güzel tanımı olan Muhammed’i bir ahlakla ahlaklanmalıyız.


Comentarios


bottom of page